9 Kasım 2009 Pazartesi

Üniversite Yılları

Tarih 1992 Ekim ayı

Gazi Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliğini kazanmıştım. O kadar karmaşık duygular ki, bir yandan evden ayrılmanın zorluğu, diğer yandan yarış atı eğitimi gibi geçmiş 2-3 senenin sonuçlanmış mutluluğu. İlk günümüz Gazi'de. Mühendislik Mimarlıktan çok arkadaşım var burada, okuyunca hatırlayacaklar, çok ama çok karanlık bir bina, simsiyah sıvasız tavanlar, bahçesi bile olmayan bir kampüstü bizimkisi. Dedik ki zaten biz mühendislere de bu yakışır :) o sıkıcılığa rağmen başladık derslerimize, herşey çok farklı, hocalar seninle hiç yüzgöz olmuyor, dersini anlatan sırtını dönüp gidiyor, teneffüslerde oradaki arkadaşlarınla tanışıyorsun derken bir koşuşturma içinde geçiyor günler. İlk hafta sonlarıydı sanki, samimi olduğumuz 3-5 arkadaş, 4 sene boyunca okulda alacağımız derslere bakıyoruz, duyuru panosunda. Dersler ve karşılarına da dersleri veren öğretim elemanlarının adları yazılmış. Okuyan yanındakiyle yorum yapıyor, bir çok dersin daha adını duymamışız.. Biz hepimiz bir anda bir hoca ismine takıldık. Aynen şöyle bir tepki: "huhoohoh hocanın adına bakın olum, Veysel Silindir" herkeste bir gülümseme.. O zamana kadar dikkatimimizi çok çekmemiş de bir erkek öğrenci var bizimle beraber yan panoya bakan. Sanki bizden daha yaşlıca, saç sakal birbirine karışmış, hemen kendini belli eden eskilerin tabiriyle, aftan geri dönen öğrenci tipinde. Döndü bize, biraz acı bir gülümseme attı, görürsünüz 3. sene Silindiri dedi ve uzaklaştı. Biz birbirimize baktık anlaşılmaz gözlerle, güldük geçtik, ne diyor bu ya diye ..

Seneler çabuk geçti, güzel bir ekibimiz vardı, Semih, Tahsin, Cem Şafak ve Ben. Bu değişmez kadroydu, çok ideal bir sayıydı çünkü 4 kişiydik. Bir okey masası veya eşli bilardo için de ideal, Cem Şafak'ın arabaya sığmak için de..Arada yanımıza gelen de oluyor ama fazla kalıcı olmuyorlardı, çünkü biz bu dört kişi, yapışık ikizler gibi, gezerken de ders çalışırken de birlikteydik. Derslere girer çıkardık hep, kaçırmazdık çoğunlukla, ama boş vaktimizi de bulunca okeye, at yarışına, bilardoya koşardık .. Derslere 1 ay öncesinden başlanırdı neredeyse vize ve finallerden önce. Geçtik derslerimizi öyle ve böyle geldik 3. sınıfa. Tanıştık meşhur Veysel Silindir ile. Kısacık ufak tefek bir adam. Kürsünün arasından bile zor görünen. Sesi de çok kısık, sınıfın arkasından duymak bile zor. Sakince gelir dersini anlatır, ama öyle böyle bir ders değil, hiç teklemeden, yazdığı hiçbir şeyi düzeltmek için silmeyen. Konusuna ne kadar hakim olduğunu anlamak o kadar çok kolaydı ki. Hep dedik adamı öcü gibi anlattılar bize ama sorunlu birine hiç benzemiyor diye. Odasının yerini bile bilmezdik, dersten çıkınca kimse birini takip edecek kadar rahat kafada olmuyordu çünkü :) onun dersinden çıkan adam koridorda bilinirdi hal ve hareketlerden, hatta bizim zamanımızda onun derslerinin teneffüsleri sırasında yer karolarını takip ederek büyük bir kare çizen, 15 dakika boyunca o kare üzerinde dönüp duran bir adam bile vardı hatırlarım. Derken sınav zamanı geldi, çalıştık 1 ay boyunca, hep beraber. vize final derken geldik geçtik, ilk dersinden. Ohoo dedik rahatmış. 4. sene ise Veysel hocanın esas dersi olan Kontrol Sistemleri ile tanıştım. Hatta ben bir önşart problemi sebebiyle bu dörtlü arkadaş grubundan yarım dönem sonra tanıştım. Diğer arkadaşlarım aman dikkat et hakikaten zor ders diye uyardılar hatta beni, biliyorum dedim çalışacağım. Sayfalarca kağıt verdim vizesinde ve finalinde ama kaldım dersten. Sonraki dönem aynı şekil yine kaldım, sonra yine. sonra yine. 4 dönem aldım Veysel Hoca'nın dersini. Artık benim ve benim gibi senelerdir sınavına giren birçok öğrenci gibi Veysel Hoca artık bir "fobi" haline gelmişti. Öyle ki onun dersinin sınavlarında tüm sınav salonları seferber edilirdi, eşiyle çocuğuyla öpüşüp helalleşip sınava giren, işini gücünü kurmuş, evlenmiş çocuk sahibi olmuş insanlar vardı :) Öyle bir durum olmuştu ki okuldaki tüm derslerimi geçmiş, Isparta'dan Ankaraya Veysel Hocanın derslerine ve sınavlarına gidip geliyordum, tüm otobüs şirketleri beni tanıyordu artık ki hatta beni neredeyse her hafta Ankaraya gidip gelirken gören arkadaşlarım, okul bitmeyince muavinliğe falan başladığımı sanacaklardı. :)Sınavlarda 4-5 sayfa kağıt veriyordum ama aldığım not 30'u geçmiyordu. bu hep böyle devam etti. yine bir final sınavında 30 vize ile final sınavına girdim, yine aynı psikoloji ile, 1,5 sayfa kağıt verdim ve çıktım. yine olmamıştı, okul bitirme hayalleri bütünlemeye veya bir başka döneme kalmıştı. Ispartaya döndüm, ertesi günden itibaren bütünlemeye çalışmaya başladım. 28 gün sonra bütünleme sınavına girmek için Ankaraya gittim. Sınav salonunun önüne geldiğimde bizim sınavın müdavimleri ile karşılaştım her zamanki gibi, herkes sınavın havasına girmişti bile, kimse gülmüyordu, gözlerden son günlerde uykunun çok özlendiği belli oluyordu. Dedim ki sınavdan önce notuma bakayım nasıl bir güzel not almışım, zira o zamanlar cep tel falan olmadığı için arayıp notuma bakıver diyebileceğim çok arakadaşım da yoktu, bir çoğu okulu bitirmişti zaten. Buldum listeyi ve 5 dakika kala sınava notlara bakmaya başladım, bir an rüya görüyorum sandım, gözlerimi ovuşturdum, çünkü ismimin karşısında geçti yazıyordu. inanamadım, hiç tanımadığım bir arkadaşa seslendim, bakar mısın, burada ne yazıyor diye. o da teyid etti geçmişsin hoca, diye. o anda nasıl bir duyguya büründüğümü burada sayfalarca yazsam anlatamam. 28 gün boşu boşuna Kontrol sistemleri çalıştığım umurumda bile değildi. okulum bitmişti. Sınava girenlerden tanıdıklarıma durumu anlattım, bu bile onları güldürmeye yetmedi, kimisi biraz kıskançlıkla sınava girdi. ben kapıda onlara öylece bakıyordum ki Veysel Hoca göründü, bu sefer sadece gözgöze geldik, önümden geçip sınava girdi, kürsünün orada durdu. kapının orda öylece dikilen bana doğru gelmeye başladı, sanki ben geldim daha girmeyecekmisin sınava diye, benim gelmediğimi görünce kapıyı kapattı yüzüme.

o gün ki Isparta’ya dönüşüm, okulda gezişim bile farklıydı. mezundum artık. bu tarihten sonra buraya gelsem bile turistik gezi olacaktı. siyah boyasız tavanlar ve meşhur karanlık okulumuz bir hatıraya dönüşmek üzereydi artık.

günler çeçti. On seneye yakın, hayatta bir çok gelişmeler yaşandıktan sonra. 2006 yılı Eylül aylarındayım. maillerime bakıyorum. Hacettepe Üniversitesi Elektronik mezunu bir abimden bir mail gelmişti. açtım, şuna benzer bir şey yazıyordu tam hatırlamıyorum: "Hacettepe Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Veysel Silindir vefat etmiştir". Bilgisayarın başında donakalmıştım, bir kaç dakika öylece bakmıştım ekrana. sonra birden klavyenin üzerine düşen bir damla ile kendime geldim. evet çok tuhaf ki ağlıyordum, tipik bir anksiyete durumu gibi. hissetmiyordum ama ağlıyordum. kendimi çok kötü hissettim. Mezun olduktan sonra hiç karşılaşmamıştık. ne çıkış alamaya ne de diploma almaya gittiğimde. hatta odasına bir sefer uğramayı düşünmüş ama bulamamıştım. Mezun olduktan sonra bazen çok kötü anmıştık bizi süründürdü kaç sene diye ama bazen de meslek hayatında karşımıza çıktığında buraları Veysel Hoca anlatmıştı bize, kaç sene sonra unutmamışız demiştik. O an hocamın değerini bilmeye başlamıştım ne yazık ki. Hayıflandım kendi kendime, belki aileme bile düşman etmiştim onu bilmeden. Konuşmuşlardı muhakkak “oğlumuz bir hoca yüzünden mezun olamıyor” diye. Biz ise bize Elektronik ve Kontrol adına öğretmeye çabaladığı ve başardığı değerleri unutmuş, onu her seferinde beddua ine anıyorduk. Vefat haberini duyduğumda ise bu duyguların bir anda değiştiğini hissettim. Çok ama çok üzülmüştüm..

şimdi düşünüyorum kendi kendime, birçoğuna göre "kutsal" diye tabir edilen bir mesleğin içerisindeyiz. Öğreticilik yapıyoruz. Nice öğrenciler mezun ettik, bir çoğunu etmek için uğraşıyoruz. Bizi çok seven de var, nefret eden de. Böyle tuhaf bir meslek bu. Düşünüyorum acaba ben de bir Veysel Hoca olabilirmiyim diye. Seneler boyu derslerini almak bazında söylemiyorum çünkü bu belki de kendisinin kıstası idi, öğrettiğini almak isterdi, öğrencinin de bu sıkılıkta iyi öğrenmesini beklerdi bilemiyorum, ama bunların dışında onun gibi biri olmayı gerçekten isterdim. Ama biliyorum ki onun kadar bilimine hakim, konusunda Türkiye’nin sayılı bir adamı olmak çok güzel ama bana çok zor gibi geliyor, keşke olabilsek. Benim gibi onun dersinden okulunu uzatmış biri bile onu sadece yaptığı işi ile takdir edip iyi anıyorsa Veysel Hoca gerçekten iyi adammış, ruhu şad olsun.

Onun kadar takdir bilinmek ve sevilmek umuduyla…. Özdemir Deniz

Not: kendisi için yazılanlar için
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=veysel+silindir
http://www.emo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=50698&tipi=&sube=14